Yalçın Ergündoğan - [email protected]
Röportaj: Hasan Maksud
Yaşamının önemli bir bölümünü aktif sol siyasi hareket içinde geçiren Yalçın Ergündoğan, Yeni Ortam ve ardından Demokrat İzmirPolitika"Bakırköy Yerel Haber" gazetesini kurdu ve gazetenin Genel Yayın Yönetmenliği ve köşe yazarlığını yaptı. Bu arada, İnternet üzerinde önceleri Bakırköy bölgesinde küçük bir grubun iletişimi için oluşturduğu ''Özgürlükçü Sol'' adlı bir iletişim grubu kurdu. Daha sonra oluşan ilgiyle bu grubu solun yenilenme projelerinin tartışılacağı bir sol platform haline dönüştürdü. Böylesi iletişim grupları zaman içinde dağılıp yok olurken, grup içi oluşturulan yayın ilkeleri ve yazışma kuralları ile bugün 5. yılına girmekte olan Yahoo üzerinde yayın yapan dünyadaki en büyük ''sol'' grup haline geldi. Birgün Gazetesi projesinin yaşama geçirilmesi aşamasında Birgün Gazetesi'nde görev alarak gazetenin yanı sıra yayınlanmakta olan ve şu anda Türkiye'nin belli başlı haber portalları arasına girmiş bulunan Sesonline.net'in Yayın Yönetmenliğini de yürüten Yalçın Ergündoğan, gazetede aynı zamanda, bir doğa ve hayvan hakları sayfası olan, "Dünya Yalnız Bizim Değil"i (13 Haziran 2004'te ) yayın yaşamına soktu.
Birgün Gazetesi yayın hayatına başladıktan sonra okuyuculardan büyük ilgi gören ''Dünya Yalnız Bizim Değil'' adlı hayvan haklarına yönelik hazırladığınız sayfanın ortaya çıkışını anlatır mısınız?
- Çocukluğumdan beri ailemden gelen bir kültürle doğanın bütününe karşı sevgi dolu bir eğitimle büyüdüm. Geçmişte sol siyasi hareketin üzerinde pek de durmadığı doğa ve hayvan haklarının savunulmasının çoğu kez gözardı edildiğini farkettim. Dünyanın değişen koşullarıyla da bu fikir bilinç üstüne çıktı. Birgün Gazetesi'nin bütünlüklü yayın ilkeleri ile de örtüşen bu fikir gazete yönetimi tarafından da olumlu karşılandı. Çünkü Birgün Gazetesinin çıkış amacı da ezilenlerin, sesi, soluğu, platformu, kürsüsü olmaktı. Herkes biliyor ki kapitalizmin yaratmış olduğu tüketim toplumu içinde doğanın da hayvanların da sesini çıkartamaması dolayısıyla ''sesi çıkmayanlar'' kategorisi içerisinde yer alması Birgün'ün yayın ilkeleriyle örtüşünce böyle bir sayfa yapma gereği doğdu.
1980 öncesi siyasi konjöktürde özellikle gündelik siyasetin içinde hayvan hakları pek gündeme gelmezdi. Bu gün sol siyaset İnsan Hakları'nın yanında Hayvan Hakları'nı da gündeme getirmeye başladı.
- Çeşitli toplumsal kesimlerin, çalışan kesimlerin ekonomik demokratik haklarını savunmak üzere çeşitli sendikaları ya da meslek örgütleri var. Ama görülüyor ki, ne hayvanların ne doğanın sesini çıkartabileceği daha doğrusu yaşam haklarını savunabileceği bir sendikası var. Hayvanların sendikası olmayınca ve böyle bir şey olamayacağına göre yeryüzündeki duyarlı insanların hayvan haklarını savunmak üzere bir sendika işleviyle çalışmaları gerektiğine inanıyorum. Duyarlı insanlar, hayvan haklarını somut bir şekilde savunacak elbette. Ülkelerin, meclislerin gündemine, yasalara girebilecek.
Bundan önce de televizyonlarda ''hayvanseverler'' adı altında bir takım insanlar karşımıza çıkıyordu. Sokak köpeklerinin öldürülmesini ya da belediyenin sokak köpeklerini zehirlemesini kendi yöntemlerince protesto ediyorlardı. Hayvan haklarını savunmaktan çok ön plana çıkan hayvan hakları değil, tam aksine kendileriydi. Bu tür oluşumlara nasıl bakıyorsunuz?
- Medyanın bütün olaylara bakış tarzında olduğu gibi doğaya ve hayvanlara bakış tarzını çok net bir şekilde eleştiriyoruz. Bugün insanlığın vardığı bilinç doğrultusunda, yer yer doğayı ve hayvan haklarını savunma noktasına gelmiş olmaları, duyarlılık üretmeleri Türkiye'de de gerek yazılı gerek görsel medyada hayvan haberlerine sıkça yer verir olmalarını getirdi. Ama bu yer verme tarzı tamamen magazinel. Bugün medya, maalesef hayvan haklarını korumak ve bilgilendirici şeyler vermek yerine; hayvanları birer ''eğlence unsuru'', izleyiciyi gevşetecek bir sululuk, ya da haberlerin arasında ''dolgu malzemesi'' olarak kullanmayı yeğliyor.Tabi medyanın istediği doğrultuda hareket eden bazı insanlar da, hayvan haklarını savunmaktan çok birer televizyon malzemesi olarak ortaya çıkıyorlar. Hayvan Hakları savunucularını rencide edecek konuma sokuyorlar zaman zaman. Hayvansever adı altında, bazen hayvanseverlerin bile tepkisini çekecek çeşitli eylemler ve faaliyetler olabiliyor. Biz, "Dünya Yalnız Bizim Değil'' adıyla bir platform da kurduk. Gazetede yaptığımız sayfada, yaygın medyanın yaptığının tam tersine doğayı ve hayvanları başta çocuklar ve gençler olmak üzere tüm toplum kesimlerine sevdirmeyi, doğa ve hayvanlar hakkında bilimsel bilgiyi kendilerine sunmaya çalışıyoruz. Sık sık sayfamızda çeşitli bilim insanlarından, akademisyenlerden görüş ve makaleler alıp yayınlıyoruz... Platformu da buna paralellik oluşturacak bir yeni yapı ortaya çıkarmak üzere kurduk. İnternet üzerinde bir iletişim grubumuz da var.
Hayvanlarla ilgili çeşitli küfür ve fıkralar var. Özellikle birine hakaret niteliği taşıyan ''hayvanlı küfürler'' biz de çok kullanılır. Bu konu ile ilgili ne diyorsunuz?
- Geçtiğimiz haftalarda Birgün'de ''Dilimizde Hayvanlar'' konulu Sayın Yalçın Yusufoğlu'nun bir makalesini yayınladık. O makalede dilimize yerleşmiş küfürler üzerine çok geniş bilgilendirici açıklamalar vardı: ''En yaygın küfürler arasında “eşek'' gelir. Asırlardır insanların kahrını çeken o sevimli, cefakâr hayvandan ne kötülük gördük ki, en yaygın küfürümüz onun adıyla anılıyor. Aslan hayvanların şahı, ormanların kralı olarak geçer. Aslan erkek egemen toplumda kudret, iktidar ve mücadele simgesidir. ''Aslan gibi delikanlı'', ''aslanlar gibi dövüşmek'' vb. Tabi aslanı bu kadar överseniz, adaletsizliğine de razı olacaksınızdır, zira o “aslan payını'' kendisine ayıracaktır...'' Hayvanlara olan duyarlılığımız ve hayvan haklarını savunma çalışmalarımız içinde bu konuda da yeni bir kültür ve duyarlılık geliştirmemiz gerekiyor. Dilimizdeki küfürler, aslında haketmedikleri biçimde, hayvanlara yapılan bir haksızlıktır.
Türkiye gibi insan haklarının sıkça ihlal edildiği bir ülkede hayvan haklarının savunulmasının önemi nedir?
- Evet zaman zaman toplumun çeşitli kesimlerinden böyle bir soru ortaya atılıyor. İnsanlar bu kadar aç, sefil durumdayken ''hayvanlarla uğraşmanın alemi nedir'' diye kulağımıza çalınıyor. Ama, açıkça söylemek gerekir ki, hiçbir Birgün okuru olaya bu tarz bakmadı. Onlar farkındalar gerçeğin. İnsanlığın yaratabileceği duyarlılığı bilince çıktığı zaman görecektir ki, insan hakları ile hayvan hakları birbiriyle çelişmez. Yani hiç bir iyi şey, başkasının hakkını gaspederek, ya da yok ederek gerçekleşemez. Doğayı ve yaşamı eşit ve adil bir şekilde paylaşacaksak bütün canlılarıyla birlikte olur bu. Toplumsal kültürümüzde, bitkileri yaşama alanlarımızın dekoratif renkleri, hayvanları ise; insana tabi varlıklar olarak görmek var. Bundan uzaklaştıkça, yaşamın daha eşit ve adil paylaşılabileceğini göreceğiz.
Bir de basında çokça karşımıza çıkan bazı köşe yazarlarının, yayın yönetmenlerinin ''ben avlanırken'' diye başlayan avlanma anılarını okuduk. Filanca hayvanı nasıl vurduğunu ballandıra ballandıra anlatmalarını ve vurduğu hayvanın üzerinde böbürlene böbürlene çektirdiği hatıra fotoğraflarını görüyoruz. Siz bir basın mensubu olarak bu konuyla ilgili ne söylemek istersiniz?
-Kınıyorum, yüksek sesle kınıyorum. Haykırıyorum. Medya mensuplarının, köşe yazarlarının, yayın yönetmenlerinin televizyonlarda, gazetelerde ''av maceralarını'' anlatmalarını, doğaya ve hayvanlara saygısızca davranışlarından böbürlenmelerini,yapılmamaması gereken şeyleri topluma özendirerek yayınlamalarını hiç doğru bulmuyorum.
Türk basının güzide köşe yazarlarının arasından sıyrılıp kendine bir kamuoyu oluşturan bir köşe yazarı vardı. PAKO! Birgün Gazetesi'nde de ''Pati Değinmeleri'' adı altında yeni bir köşe yazarı edindik ve okurlardan oldukça ilgi gördü. En çok okunan köşe yazarları arasına girdi birden bire. Bu yazarınızdan söz edermisiniz biraz?
- Gerçekten Hürriyet Gazetesi yazarı sayın Bekir Coşkun bu konuda Türkiye'de çok olumlu bir yayın çizgisi geliştirdi. Hala Pako'yu yazmasa bile kendi köşesinde doğaya ve hayvanlara karşı duyarlılığını sık sık dile getiriyor. Belirttiğiniz gibi, ''Dünya Yalnız Bizim Değil'' sayfası ve Pati'nin köşesi şu an gazetemizin en çok okunan sayfalarından biri oldu. Çocuklar da çok ilgi duyuyor. Türkiyenin dört bir yanından hergün yüzlerce mektup geliyor. Bize ulaşan mektuplardaki okuyucu duyarlılığı bizi umutlandırıyor, çalışmalarımıza şevk kazandırıyor. Yaptığımız yayın ve izlediğimiz değişik tarz, diğer basın organlarının da ilgisini çekti. Geçtiğimiz günlerde TRT Radyo-1'de bir programa canlı yayın konuğu oldum. Hem gazetemizi hem de sayfamızı anlatma olanağı bulduk. İnsanlara da doğa ve hayvanlarla ilgili görüşlerimizi açıkladık. Televizyonda da sayın Prof. Tamer Dodurka'nın hazırladığı ''Nuh'un Gemisi'' adlı programa konuk olduk. Orada da görüşlerimizi ve gazetemizin yayın politikalarını açıklama olanağı bulduk. Önümüzdeki hafta da Eskişehir Belediyesi ve Eskişehir Hayvanları Koruma Derneği'nin düzenlediği bir panele katılıyorum.
Fotoğraflar ve Röportaj: Hasan Maksud
(Yalçın Ergündoğan e-posta: [email protected], [email protected])
Birgün Gazetesi, 24 Aralık 2004
SESONLINE
gazetelerinde gazeteciliğe ilk adımlarını attı. İzmir'de DİSK 3. Bölge Temsilciliği'nde danışman / basın yayın sorumlusu oldu, Gazetesi'nde çalıştı. 1990 yılı başlarında, Yerel Haber Gazeteleri projesindeYalçın Ergündoğan'ın tüm makaleleri için tıklayınız....
Açılan sayfada yazarın okumak istediğiniz yazısını seçerek
"GETİR" tuşuna basınız...
http://www.sesonline.net/php/genel_sayfa_yazar.php?Yazar=Yalçın%20Ergündoğan