Sevgili Arkadaslar,
Niyetim, Central Park’ın içinden geçerek Hudson Nehri’nin kenarındaki Riverside Park’a kadar yürümekti. Parka ulaştım, bir banka oturup etrafı seyre koyuldum. İlk dikkat çeken manzaralardan biri neredeyse insanlar kadar çok olan köpeklerdi. Kimileri tasmayla sahibinin elinden kurtulmak için oraya buraya seğirtiyor, tasmaları çıkartılmış olanlar da çimenlerin üzerinde hoplaya zıplaya keyif içinde koşturuyordu.
Büyük parklara, geniş yeşil alanlara sahip bu şehirde eksik olan bir şey var, diye düşündüm o an. Yaklaşık bir haftadır New York’taydım ve bir tane bile kedi görmemiştim. Sahipleriyle gezen köpekler dışında sokak ve caddeler kedi ve köpeklerden tabiri caizse arındırılmıştı.
Sonra, ziyaret imkânı bulduğum Paris, Londra, Roma, Berlin, Kopenhag gibi Avrupa şehirleri geldi birer birer gözümün önüne. Oralarda da sokaklarda, sahipli köpekler dışında kedi ve köpeğe rastladığımı hatırlayamadım. İşi gereği bir ayağı Avrupa’da olan bir arkadaşıma (Cemal K.) sordum teyit etmek için. O da “Avrupalıların manyaklık seviyesinde düzen takıntıları var, sokaklarda sahipsiz kedi köpek bulmak imkânsızdır,” diyerek gözlemimi onayladı.
Sokaklarımızı, caddelerimizi, evlerimizin bahçesini yurt edinmiş kedi ve köpeklere “kimsesiz” denmesini bir türlü kabullenemiyorum. Onların tek bir sahibi yok, onların merhametli insan sayısı kadar sahipleri var. İstanbul’un en işlek caddelerine, mesela İstiklal Caddesi’ne, mesela Bağdat Caddesi’ne gidin. Sayısız kedi ve köpeğin merhametli dükkân sahipleri ya da dükkânda çalışanlar, hatta restoran ve kafelerdeki müşteriler tarafından beslendiklerini, sahip çıkıldıklarını, sevildiklerini göreceksiniz. Cadde ve sokaklarımızda aç ve susuz kedi ya da köpek görmek nadirattandır.
“Dört kedi bana misafir geldi”
Zamanın Bedii hayvanların rızıkları için ilginç bir şey söyler: “Hattâ değil yalnız ihtiyar akraba, belki insanlara arkadaş verilen ve rızıkları insanların rızıkları içinde gönderilen kedi gibi bazı mahlûkların rızıkları dahi bereket suretinde geliyor.” Kedi ve köpek gibi mahluklar bize arkadaş olarak yollanmış bir kere.
Barla’da yaşarken, “Dört kedi bana misafir geldiler,” der. Kendisine ancak yeten ekmeği kedilerin gelişiyle hem kendisine hem de bu dört kediye yetmeye başlar, hatta “çok kere de fazla kalırdı.” Bundan çıkardığı sonuç hepimiz için ibretliktir. “İşte şu hâl o derece tekerrür edip (tekrarlayıp) bana kanaat verdi ki, ben kedilerin bereketinden istifade ediyordum. Kati bir surette ilân ediyorum, onlar bana bâr (yük) değil. Hem onlar benden değil, ben onlardan minnet alırdım.”
Bu cümleleri okuduktan sonra, bir buçuk yıldır evimizin sakinleri olan Munise ile Enise’ye, “Ben bakıyorum” demeye varmıyor dilim. Mutlak Varlık onları bize verirken rızkımızın içinde onların rızkını da yolluyor. Onlar yanlarında getirdikleri bereketle evimizin şerefli ve aziz misafirleri, diye düşünmeye çalışıyorum.
Mesela oturduğum apartmanın bahçesinde en az on kedi yaşıyor. İki hanımefendiden biri sabah yiyeceklerini veriyor, diğeri de işten gelir gelmez, daha evine girmeden bahçedeki kedilere mamalarını veriyor. İşyerimin binasının bahçesinde de sayısız kedi ve bahçede yaşayan iki tane köpek var. Onu da yine bir hanımefendi kendi mutfağından yiyeceklerle her gün besliyor. Her gördüğümde her üçüne de dua ediyorum. Şimdi, kim diyebilir bu kediler ve köpekler sahipsiz diye? Merhametli üç insan sahiplenmişler işte. Sahip olmak demek illa da evinde beslemek demek mi ki?
Sokaklardaki kedi ve köpekleri toplayıp barınaklara götürmek bir Avrupa adeti, bizim insaniyetimize yakışmaz. Onlar bize Mutlak Varlığın bahşettiği bereket kaynağı dostlarımız.
Çıkarılması düşünülen yeni yasayla barınaklara götürülecek olmaları bana mezarlıkların şehir dışına taşınıp ölüm yokmuşçasına yaşama biçimini akla getirdi. Yolda gördüğümüz mezarlıklar bize ölümlülüğümüzü hatırlattığı gibi, aç ve susuz kedi ve köpekler de “Arzın halifesi’’ olarak onların halifesi, dolayısıyla onlardan sorumlu olduğumuz hakikatini hatırlatıyorlar. Sorumluluklarımızı yerine getiremediğimizde de insan olmamızın utancını.
Şehirlerimizin cadde ve sokaklarını kedi ve köpeksiz hale getirip New York’a, Londra’ya, Paris’e, Roma’ya, Berlin’e benzetip bereketleriyle ayakta durduğumuz bu hayvanlardan şehirleri mahrum ederseniz; şehirlerde hüküm sürmeye başlayacak merhametsiz ve şefkatsiz bir yaşama da hazırlıklı olun o zaman.
Bilmem kaç yıl sonra şehirlerimizde seri cinayetler, hırsızlıklar, arsızlıklar, canilikler niye bu kadar arttı diye soracak olursanız, hatırlayın ve bilin ki şehrimizin bereket kaynaklarından birini elimizden almıştınız.