1991'den Bugüne

DOHAYKO Sahipsiz Hayvanlara İlişkin Görüş ve Önerileri

 Sahipsiz Hayvan Refahı, Rehabilitasyonu ve Bakımı Konusunda
DOHAYKO Uygulama, Görüş ve Önerileri

(2003 İlk yazılış, 2010 olarak da güncellenmiştir.)
Bu manifesto DOHAYKO olarak bizim şimdiye değin yaptiğimiz uygulamalarin olumlu olumsuz sonuçlarından kaynaklanan tecrübelerimiz, basınla iletişimlerimiz, TV Programlarımız, okullardaki eğitim çalışmalarımız, standlar ve çeşitli iletişim kanallari ile toplumla bire bir kurduğumuz dialoglar, Türkiye'nin hemen hemen her köşesinde irtibat halinde olduğum hayvan korumacılar ve onların yaşadıkları sorunlara ilişkin çalışmalarımız, idari kuruluşlar ve karar alma mekanizmaları ile olan irtibatlarımız çerçevesinde oluşturduğumuz, geliştirdiğimiz ve uygulamaya çalıştığımız görüşlerimiz, önerilerimiz ve felsefemizdir.
Çalışmalarınız, uygulamalarınız ve toplumsal iletişimde,  basin ve TV programlarında yer aldığınızda bu söylemleri kendi görüş ve yaşadığınız sorunlara uyarlayabilmeniz için kaleme alınmıştır.
Nesrin Çıtırık (2003)
ANA BAŞLIKLAR:

1. SAHİPSİZ HAYVAN KONUSU GENEL DEĞERLENDİRME
2. BAKIM ve KISIRLAŞTIRMA MERKEZLERİ NASIL OLMALI?
3. ÖNCE İNSAN GELİR, FAKİR ÇOCUKLAR GELİR SÖYLEMİNİN CEVABI VE AÇIKLAMASI
4. HAYVANLARIN KORUNMASINA İSLAM DİNİNİN BAKIŞ AÇISI
5. TOPLUMSAL EĞİTİM ve  FARKINDALIK YARATMAK İÇİN TV PROGRAMLARININ ÖNEMİ
6. KÖPEKLERİN DAİMA DAHA FAZLA TEHLİKE OLARAK GÖRÜLMESİNİN CEVABI
7. KISIRLAŞTIR-AŞILAT-YAŞAT ÇALIŞMALARI BİLGİSİ
8. BELEDİYE BARINAKLARININ GENEL DURUMU HAKKINDA BİLGİ
9. ÜRETIM VE ITHALATIN DURMASI İÇİN ETKILI TEDBİRLER ALINMALI
10. GENEL ÇERÇEVEDE YAPILMASI GEREKENLER




1. SAHIPSIZ HAYVAN KONUSU GENEL DEĞERLENDİRME
Sokaklarda kontrolsüz dolaşan sahipsiz hayvanlar toplumun önemli bir kesimi tarafından sorun olarak görülmesinin yanında, sürekli olarak insanlardan vahşet görerek, işkenceye maruz kalarak, hastalık ve açlıkla mücadele ederek zor ve ızdıraplı bir yaşam sürdürmek zorunda kalmaktadırlar. DOHAYKO, hem “hayvanlara ızdırap” veren hem de insanları üzen ve sorun teşkil eden eden bu durumun düzelmesi için çaba göstermektedirler. Geçmişte bu soruna tek çözüm yolu “vurma ve zehirleme” yolu ile öldürme olarak görülmüştür. Bu yöntemle sorun çözülemediği gibi daha da artmıştır. Sorunun çözümü “sokaklarda sahipsiz ve kisirlastirilmamis kontrolsüz hayvan olmasını” engellemektir. Bunun yolu ise  KISIRLAŞTIRMADIR.

Sokaklarda on binlerce sahipsiz hayvan bulunmakta. Bu hayvanların hepsini alacak BARINAKLAR oluşturulması fiziksel ve ekonomik açıdan İMKANSIZ. İçinde 40-50 kopeğin bulunduğu belediye barınaklarında bile açlik var, hastalık ve ölüm var. Bu durumda yapılması gereken, bulundukları yerde ÜREMEDEN kısırlaştırılmış olarak yaşamalarının sağlanmasıdır.

Başarılı bir kısırlaştırma kampanyası yapılması halinde, 5 yıl sonra sokaklarda sahipsiz ve kontrolsüz hayvan kalmamış olacaktır. Fakat bu geçiş sürecinde insanların sokaklarda hayvan varlığını kabul etmesi ve hayvanlarla birlikte yaşamayı öğrenmeleri gerekmektedir. Çünkü BAŞKA BİR ÇÖZÜM yoktur.

KISIRLAŞTIR-AŞILAT-YAŞAT kampanyası yapılmadığı takdirde, 10-20-30 yıllar süresi ve sonrasında da bu vicdani ve ahlaki sorun hep karşımızda olacaktır. Bir KAMPANYA ve kısa bir geçiş süreci ile sorunun İNSANİ-VİCDANİ ve AHLAKİ boyutlarda çözümü sağlanabilir.
Sokaklardaki hayvanların varlığından rahatsız olanların da bu nedenle kısırlaştırma kampanyası konusunda  rehabilitasyon merkezleri kurulması  ve hayvanların yaşam hakkı ve refahı gözetilerek üremelerinin kontrol altına alınması ve bakımlarının sağlanması için İl Çevre Müdürlükleri, Belediyeler ve diğer ilgili kurumlar
üzerinde toplumsal etki yaratıp bu yönde talepte bulunmalıdır.
Normal vatandaş belediyeyi arayip "alın bu köpeği buradan" dediğinde, o hayvanın ölüm emrini verdiğini unutmamalıdırlar. Çünkü belediyeler o hayvanları  ölüm kampı barınaklara kapatarak yavaş bir ölüme mahkum edecek, ya direket olarak alırken öldürecek ya da yaşamaları mümkün olmayan ormanlara dağlara atacaktır.
2. BAKIM ve KISIRLAŞTIRMA MERKEZLERİ NASIL OLMALI?
İnsani ve vicdani koşullarda oluşturulmuş barınaklar bakımevleri haline gelecek, artık sokaklarda kendi başına yaşama yeteneğini kaybetmiş yaralı, yavrulu, hasta, uyuz, sakat, evinden atılmış mağdur hayvanlar burada kalacak. Bunun dışındakiler kısırlaştırılıp aşılanıp küpelenip alındıkları yerlere bırakılacak. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun uygulaması bakan oluru ile mülki idarelere verilmiştir.  Bu bağlamda  belediyeler tarafından Valilikler ve ilçelerdeki mülki amir  olan Kaymakamlıklarin yasal yetkileri  çerçevesinde Il Çevre Müdürlüklernin gözetimi ile yasanın uygulama yönetmeliği çerçevesinde bakımevleri oluşturulup yasaya uygun olarak çalışması sağlanmalıdır.
3. ÖNCE İNSAN GELİR, FAKİR ÇOCUKLAR GELİR SÖYLEMİNİN CEVABI ve AÇIKLAMASI:
Önce insan gelir, niçin bunca fakir insan, muhtaç çocuk varken sorusunun cevabı Gandhi’ nin şu sözlerinde gizlidir: “bir toplumun ahlaki gelişmişliğine ve uygarlık seviyesini anlamak istiyorsanız, hayvanlarına nasıl muamele ettiğine bakmak yeterlidir” Hayvanlar, doğanın insana en yakın, ama en çaresiz ve muhtaç olan parçalarıdır. Hayvanı korumak, ona şefkat ve merhamet etmek bir GÖSTERGEDİR.  Hayvanını koruyan, kollayan bir toplum, insanın da zayıfına, muhtacına ve fakirine sahip çıkıyor demektir. Eğer önce insan gelir dersek, insan neden önce gelir, çünkü güçlüdür şeklinde bir yaklaşımdan yola çıkmış oluruz. İnsanın önce gelmesini kabul edersek, “güçlü olanın zayıfa, yönetenin yönetilene, zenginin fakire” olan üstünlüğünü de kabul etmek zorunda kalırız. Bu bağlamda güçlü ve zengin ülkelerin de fakir ülkelere olan saldırı ve tahakkümünü de onaylamış oluruz.

Ayrıca en muhtaç insan bile derdini anlatabilir, konuşabilir. Kışın kapalı bir dam altı bulup, yazın bir kaldırım gölgesi bulabilir. Ama hayvanlar bunu yapamazlar. Hiçbir belediye insanları toplayıp tel örgülerin arkasına atıp, bir tas suya, bir kuru ekmeğe muhtaç edemez. Ama hayvanları toplayıp tel örgülerin arkasına açlık, susuzluk ve hastalıkla YAVAŞ YAVAŞ GELEN IZDIRAPLI BİR ÖLÜME mahkum eder ve ediyorlar zaten.

10 kişiyi öldürmüş bir katilin bile adalet karşısında savunma hakkı vardır. Fakat tek suçu bu dünyaya kendi isteği dışında gelmek olan bu çaresiz hayvancıklar, yalnızca var oldukları için zehirle saatlerce kıvranarak ölüme mahkum ediliyorlar.
Yani suçu olmayan bir ceza uygulanıyor. En fazla ezilen, yaşam hakkı olmayan, en çaresiz ve muhtaç olan bu hayvanların yaşam haklarını savunmak önemlidir. Esas olarak hayvana acımak onu korumaya çalışmak, muhtaca, çaresize MERHAMET ETMEK demektir. İnsan olmanın, islam olmanın, çağdaş olmanın gereğidir. Bu nedenle, insandan daha zor durumda olan, vahşete uğrayan bu çaresiz canlılara yardım etmeyi de önemli görüyoruz. AYRICA, bu fakir çocukların, bu fakir insanları bu YOKSULLUĞA köpekler mahkum etmedi. Bu yoksulluğun sebebi KÖPEKLER değildir. Bu yoksulluğun sebebi de İNSANLARDIR. Siz hiç banka soyan, gıdalara zehirli kimyasal karıştıran, fabrikasının atığını toprağa, suya ve havaya atan bir köpek gördünüz mü? Siz hiç çantasını almak için kadınları kaldırımlarda sürükleyerek öldüren, sakat bırakan bir köpek gördünüz mü?

Ayrıca biz çaresiz ve muhtaç olan her yaratılmışın, insan, hayvan veya bitki, hiç fark etmiyor, korunmasını yardım edilmesini istiyoruz. Biz ezilen, kötü muamele gören tüm canlılara merhamet edilmesini, şefkat gösterilmesini istiyoruz.  Biz hepsine yetişemeyeceğimiz için, hayvanlara yardım ediyoruz. Toplumdaki başka insanlarda, çocuklara, muhtaç insanlara, engellilere yardım edecek çalışmalar yapabilirler. Bu bir çeşit iş bölümüdür.
Ayrıca hayvana yardım etmenin niçin sürekli olarak muhtaç ve fakir insanları ve çocukları akla getirdiğini de anlamakta güçlük çekiyoruz. Biz sadece hayvanlara yardım edilsin, diğerlerine yardım edilmesin demiyoruz. Biz bunu yapıyoruz, toplumun diğer kesimleri de diğerlerine yardım etsin diyoruz.
Türkiye çapında, bize ve arkadaşlarımıza “niçin muhtaç insanlar varken hayvanlara bakıyorsunuz” diyen insanlar, eğer insanlara gerçekten yardım etmiş olsalardı, bu gün Türkiye’de muhtaç çocuk, fakir insan kalmazdı. Bu yaklaşım sadece yapılan bir işi eleştirmek, aşağılamak için kullanılıyor. Kendisi bir şey yapmadan, başkalarının yaptığına değer biçmek, eleştirmek, faydasız görmek maalesef toplumda bir alışkanlık halinde. Yaptığımız işi faydasız ve zaman kaybı olarak görenlere şunu anlatıyoruz “Bir gün Hz. Peygamberimiz yolda giderken tembel tembel yatan bir adam görmüş. Adama selam vermemiş. Dönüşte ise aynı adam eline aldığı bir çöple toprağı eşeliyormuş. Peygamberimiz selam vermiş. Sormuşlar, giderken selam vermediğin bu insana niçin dönüşte selam verdin diye. Peygamberimiz demiş ki, giderken hiçbir şey yapmıyordu, dönüşte ise elindeki çöple toprağı eşeliyordu,” .
Biz de bu bağlamda, bizi tenkit edenlere diyoruz ki, "hiçbir şey yapmadığımızı düşünseniz bile, toprağı eşeliyoruz kabul edin, siz de bizim yapığımız işi eleştirmek yerine kendi önem verdiğiniz konularda daha faydalı ve daha etkili çalışmalar yapın"...
4. HAYVANLARIN KORUNMASINA İSLAM DİNİNİN BAKIŞ AÇISI:
Hayvanlar yüce allah tarafından yaratılmış, tamamen insanın şefkat ve merhametine muhtaç varlıklardır. Yaratılmış olan tüm varlıklar yüce allahın varlığının ve kudretinin delilleridir. Doğayı yok eden, hayvanları öldüren insan, bir anlamda Yüce Allahın varlığının delillerini de yok etmiş olmaktadır. İslam dini hayvanların korunmasına onlara iyi muamele bulunulmasına önem vermektedir. Dinimize göre de MEDENİYET MERHAMETTİR.
Bu konuda diyanet işleri başkanlığına büyük iş düşmektedir. İslam dininin biçimsel yönünün yanında, şefkat merhamet duygularının geliştirilmesi, zayıfın çaresizin kollanıp korunması gibi insani yaklaşımların da topluma öğretilmesi diyanet işleri başkanlığının en önemli görevlerinden olmalıdır.
Bu bağlamda, Adana’da Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölüm başkanı Prof.Dr. Ali Osman Ateş tarafından yazılan İSLAM VE DOĞAL HAYATIN ve HAYVANLARIN KORUNMASI kitapçığı tüm yurttaki müftülüklere ve camilere yollanmalı, bu konunun cemaate vaazlarda anlatılması sağlanmalıdır.
5. TOPLUMSAL EĞİTİM ve FARKINDALIK YARATMAK İÇİN TV PROGRAMLARININ ÖNEMİ:
Günümüzde en önemli yaygın eğitim aracı haline gelmiş olan TV lerdeki programlarda hayvan hakları yer almalı, özellikle toplumda rol mode olmuş tanınmış kişiler bu konuda mesajlar vermeledir. Ayrica geniş kesimler üzerinde yönlendirici etkisi tartışılmaz olan dini sohbet programlarında hayvanların korunmasına ilişkin dini mesajlar ve söylemler yer almalıdır.
Bu bağlamda RTÜK, TV lerde 5199 sayılı yasada belirlenmiş koşullarda hayvanların korunmasına ilişkin yayınlar yapılmasını sağlamalı ve denetlemelidir. Bu programlar yapılırken gönüllü kişi ve kuruluşlarla işbirliği yapılmalıdır. Bu programlarda yalnızca magazinsel yaklaşım değil, yaşanan sorunlar, mevcut durum ve çözümüne ilişkin öneriler de ele alınmalıdır.
6. KÖPEKLERİN DAİMA DAHA FAZLA TEHLİKE OLARAK GÖRÜLMESİNİN CEVABI
İnsanlarımız hala daha köpekleri en büyük tehlike olarak görmektedir. Halbuki köpek ısırmasından ölen kişi senede birkaç kişiyi geçmez. Oysa trafik kazalarından her yıl yaklaşık 5000 kişi hayatını kaybediyor.
Durum böyle iken, sokakta kendi halinde giden bir köpek gördüğünde belediyeyi defalarca arayıp köpeğin alınmasını isteyen insanlar, hatalı sollayan, şehir içinde hız denemesi yapın, kırmızı ışıkta geçen, alkollü direksiyona geçip canların kaybolmasına, ocakların sönmesine sebep olan kişiler hakkında aynı titizliği göstermemektedir.
Bu gün gıdalarımıza zararlı kimyasallar katan imalatçılara , zehirli dumanlarını havaya veren sanayi tesislerine, zehirli atıklarını içtiğimiz su kaynaklarına arıtmadan atan fabrikalara, hormonlu sebze meyve yetiştiren üreticilere maalesef köpeklere gösterdiğimiz tepkiyi veremiyoruz. Ne yazık ki, bizi içten içe öldürenler, köpekler kadar korkutucu olamıyor.
Nasıl sokaktaki her insan potansiyel bir hırsız veya kapkaççı olamazsa, sokakta dolaşan her köpeğin de saldırıp ısırması düşünülemez. İnsanlarda nedense en tehlikesiz olan bu hayvancıklara karşı önyargı ile oluşmuş bir korku var. Ayrıca doğduğundan itibaren sürekli taşlanan, dövülen, yakılan, tecavüze uğrayan, kolu bacağı kesilen, boynuna tel bağlanıp sıkıldıktan sonra terk edilen hayvanlar, KENDİNİ KORUMA İÇGÜDÜSÜ ile saldırgan olabilmektedir.
İnsanoğlu bahçeli evlerinden çıkıp, gelişen teknolojiye paralel olarak, beton ve demirden oluşmuş adına apartman dediğimiz bloklara kendini hapsedip DOĞADAN TAMAMEN koptuğunda, sokakta hayvan görmeye dahi tahammül edemez oldu. Zararsız bir kedi bile onu rahatsız eder oldu.  Kendi dışındaki tüm canlıları öldürüp yok etme anlayışı hakim oldu.
“Uygarlıkta öldürmek var mıdır?”
Sokaktaki bir köpekten korkanı anlayabiliyoruz. Ama sırf korktuğu için, bunların yok edilmesini istemeye hakları yok. Kormak veya sevmemek insanın elinde değil ama, bunlara acı çektirmemek, onlar için insani ve vicdani koşullar hazırlamak insanın elinde. Biz buna ayrıca mecburuz.  Acı ve ızdırap tohumları ekenler, mutluluk ve huzur biçemezler.
Ayrıca hayvan sevmek onu alıp evde beslemek değil. Hayvan sevmek, onun doğada var olma ve yaşam hakkını kabul etmek ve bunun için mücadele etmektir.
7. KISIRLAŞTIR-AŞILAT-YAŞAT ÇALIŞMALARI BİLGİSİ
Biz, köpekler sokaklarda kontrolsüz olarak dolaşsınlar, üresin ve çoğalsınlar demiyoruz. Biz onların sokaklarda olmasını ve üreyip çoğalmasını İNSANİ yollarla önlemek istiyoruz.
Belediyeler başarılı ve etkin bir kısırlaştırma kampanyası yaparlarsa, 5 yıl içinde sokaklarda başıboş hayvan olayı büyük ölçüde halledilmiş olacak.
Burada sokakta sahipsiz hayvan görmek istemeyenlerle amacımız örtüşüyor. Yalnızca sebeplerimiz farklı. Biz sokak hayvanı sorununu önlemek isterken, onları İNSAN VAHŞETİNDEN, açlıktan, hastalıktan kurtarmak istiyoruz. Onlar ise sevmedikleri için istemiyor. Sebep ne olursa olsun, amaç aynı olduğu için, toplumun tüm kesimlerinden destek bekliyoruz.
8. BELEDİYE BARINAKLARININ GENEL DURUMU HAKKINDA:
Bu gün Türkiye’de 3-5 barınak hariç, kalan yüzlercesi gerçek bir ölüm kampı halindedir. Bir kaç tanesi hariç tüm belediyeler barınaklarda gizli itlaf yapmaktadır. Sokaklarda vurup zehirlemektedir. Barınaklar bu hayvanların iyi koşullarda yaşatılması için değil, toplumun gözü önünde zehirleme yapmamak için, itlafa gizli kılıf olarak oluşturuldu.
Kapasitesi 100 hayvan olan bir barınağa her ay 50 hayvan geliyor ve o barınaktaki sayı asla artmıyor. Sorulduğunda ise, kısırlaştırılıp bıraktık deniyor. Ne tedavi ve ameliyat odası var, ne ilaç var, ve ne de düzenli bir veterineri var. Ama cevap kısırlaştırıp bıraktık şeklinde oluyor. Nereye, ne zaman ve nasıl bırakıldığı konusunda ise hiçbir bilgi yok.
Bu barınaklarda bir kerede öldürülen hayvanlar şanslı. Açlık ve susuzlukla ölüme terk edilenler çok kötü koşullarda ölüyorlar. Bu barınakların büyük çoğunluğunda hayvanları kışın yağmurdan kardan koruyacak, yazın kızgın güneşin etkisinden koruyacak sundurmalar dahi yoktur. Yazın güneşin altında kalmaya, kışın karın ve yağmurun altında kalmaya mahkum edilirler. Bu kadar akarsuların ve göllerin olduğu bir dünyada, bu hayvanlara bir tas su verilmez. Önlerindeki su da çoğu zaman çirkef ve çamur halindedir. Her gün binlerce ton yemek artığı ve ekmek çöpe giderken, bu hayvanlar açlıktan yavrularını yerler. Bu nasıl bir adalet?
Ayrıca uçsuz bucaksız olan bu dünyada, belediyeler bu hayvancıkları birkaç metrekare ile sınırlanmış dar alanlarda yaşamaya mahkum ederler. Beton ve fayans kaplı bu küçük odalarda bu hayvancıklar kışın donar ve yazın da yanarlar.

9. ÜRETİM VE ITHALATIN DURMASI İÇİN ETKİLİ TEDBİRLERİN ALINMASI
Bu gün yurdun her yerinde ruhsatlı veya ruhsatsız binlerce üretim çiftliğinde, petshoplarda, evlerin merdiven altlarında sürekli olarak hayvanlar üretilmektedir. Yasada belirtilen hiç bir kurala uymadan üretilen bu hayvanlar ayni şekilde çocuklar dahil herkese kolayca satılmaktadır. Il Çevre Mudurlukleri ve Belediyeler tamamen görünüste olan denetimler yapmakta veya yapmamaktadırlar.
Sınırlardan bavullar torbalar içinde binlerce hayvan yurda sokulmakta, hayvanların yarısı yolda boğularak ölmekte, yaşama şansına sahip olanlar da üretim çiftliklerinde en kötü koşullarda damızlık olarak kullanılmakta, petshoplarda ise yine hiç bir denetime tabi olmadan satılmaktadır.
Üretim ve ithalat acilen geçici bir süre için de olsa durdurulmalı, üretim çiftlikleri hakkındaki yasal boşluk giderilmeli, denetimler doğru yapılmalıdır.
10. GENEL ÇERÇEVEDE YAPILMASI GEREKENLER:

Gonullu kuruluşlar ve STK lar, İl Hayvan Koruma Kurullari ile Valilik ve Kaymakamlıklar,  Basın, İlahiyat Fakülteleri ve Diyanet işleri, RTÜK, Milli eğitim, Veteriner Hekim Odaları, Veteriner Hekim Fakültelerinin de konuya dikkatlerini çekmeli, LOBY ve Idari Mekanizmalari harekete geçirecek çalışmaların yapılmasını sağlamaya yönelik faaliyetlerde bulunmalıdır.

a. Çevre ve içişleri bakanlıklarının genelgeleri ve 5199 sayılı yasanın özenle  uygulanması lazım. Belediyeler sokak hayvanı, kısırlaştırılması ve bakımevlerinin kurulması ile görevlidir. Fakat bu hizmetin oluşturulması, denetlenmesi ve insani koşullarda olması VALİLİK VE KAYMAKAMLIKLARIN görevidir.
Valilikler ve kaymakamlıklar hayvanların hakları konusunda, kendilerine görev veren kanun gereği, daha aktif olmalı, il çevre müdürlükleri bu konuda duyarlı, güçlü ve etkili çalışmalar yapmalıdır. İl hayvan kurulları çok ilde oluşturulmamış, oluşturulan yerlerde de, karar alma yetkisine sahip vali, kaymakam, belediye başkanı gibi yetkililerin katılmaması nedeniyle çok etkili çalışmalar yapmamıştır. Bu yetkililerin katılımı ile HKK toplantıları yapılmalıdır.
b. Etkili bir kamuoyu oluşturmak için basin yolu da kullanılarak, hayvanlar açısından bir vahşet yaşandığını topluma anlatmak lazim. Ama ama bu vahşete sebep olan insanlara "eğitim vermeyen, duyarlılık geliştirilmesi için etkili ve sistemli çalışmalar yapmayan" kurumlarin da sorumlu olduğunun bilincinde, kurumlari yaygın ve örgün eğitim yapmalari için harekete geçirmeye çalışmak gerekli. Vahşetin karşısına yaygın ve örgün eğitimle çıkıldığı zaman başarı sağlanabilir. Zehirlemeye en önemli engelin camilerde verilen vaazlerin oldugunu unutmamalıyız.
c. İlahiyat fakülteleri bilim yuvalarıdır. Bu konuda yurt çapında bilimsel temele oturtulmuş çalışmalar yapılmalıdır. Adana da Çukurova Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Osman Ateş, İslam'da Hayvan Hakları konusunda çalışma yaparak bir kitapçık hazırlamış,  civar şehir ve ilçelerde hayvanların korunması konusunda islam bakışı konusunda konferanslar vermektedir. Bu konferanlar tüm ilahiyat fakülteleri tarafından bütün yurtta verilmelidir. Diyanet işleri bu konuda ilahiyat fakülteleri ve müftülüklerin bölgelerini kapsayacak şekilde birlikte çalışmalarını sağlamalı, yayınlanan genelge doğrultusunda hutbe ve vaazlerde hayvan haklarının yer almasını sağlamalıdır.
d. RÜTÜK en kısa zamanda TV lerde eğitimcilerin de katkısı ile programlar hazırlanıp yayınlanmasını sağlamalıdır.

e. Milli eğitim yalnızca bir hafta o da tamamen göstermelik biçimde hayvan sevgisini aşılayan, sırf müfredatta olduğu için konulan eğitim programı değil, gerçekten DAVRANIŞ DEĞİŞİKLİĞİ oluşturan akılcı ve günün koşullarına uygun eğitim programları hazırlamalıdır.
f. Veteriner Hekim Odaları, artık idari kadrolarda çalışarak pratikte hekimlik mesleğini uygulamayan, "mezbaha ve gida işyeri denetimi" ile görevi sınırlı olan belediye veteriner hekimlerine, sahipsiz hayvanlar, rehabilitasyonu ve refahı konusunda hizmet içi eğitim yapmalıdırlar.
g. Veteriner Fakülteleri günün koşullarına uygun olarak acımasız ve ilkel koşullarda yapılan deney kültüründen gelen öğrenciler degil, tıbbi bakim kadar hayvan refahı, yaşam hakkı ve insani yaklaşım konusunda eğitilmiş kaliteli öğrenciler yetiştirmek için eğitim sisteminde köklü değişiklikler yapmalıdır. Toplumda bu mesleğe olan itibari ve güveni de artirmanın yolu fakültede verilen eğitimdir.
Yaşama saygı duymak bir bütündür. Herkesin hayvanları sevmek zorunda olmadığı, ama yaşam haklarını korumak zorunda olduğu her platformda anlatılmalıdır.
cross